MİRAS HAKKININ KORUNMASI VE MİRAS DAVALARI

MİRAS HAKKININ KORUNMASI VE MİRAS DAVALARI

MİRAS HAKKININ KORUNMASI VE MİRAS DAVALARI

GİRİŞ

Miras hakkı;  aileye ait malvarlığı değerlerinin, Devlet ve 3. kişiler karşısında korunmasını sağlayan ve hukukumuzda mutlak haklar arasında sayılan mülkiyet hakkının bir türüdür. Anayasamızın 35. Maddesi uyarınca “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.”

Miras hukuku ise miras bırakanın ölümü ile sona ermeyen ve intikal kabiliyeti olan hak ve borçları ile diğer hukuki ilişkilerinin mukadderatını düzenleyen kuralların tümüdür. Miras hukuku; mirasın açılması, terekenin yönetimi, halefiyet ve mirasın reddi veya intikali gibi bir murisin ölümünden sonraki süreçleri kapsadığı gibi murisin sağlığında yapacağı vasiyet, miras sözleşmesi, mirastan çıkarma gibi işlemlerini de düzenlemektedir.

Miras hukukunun karmaşıklığı, sürecin meşakkatli ve masraflı oluşu,   bu alandaki uyuşmazlık ve davaların da uzmanlık bilgisiyle yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Aksi taktirde,  sürecin çözülmez bir hale dönüşmesi ve bu uğurda yapılan masrafların boşa çıkması,  kaçınılmaz bir sona dönüşür.

Ülkemizde miras hakkının korunmasına engel olan bir durumda, duygusal travmalar içeren aile ilişkileridir. Bozulan aile ilişkileri,  murisin mirasçıları arasında ayrımcılık yapmasına veya mirasçılarını cezalandırmak için mahrum bırakacak davranışlara sebep olmaktadır. Tersi bir durumda mirasçının, murise veya diğer mirasçılara olan kırgınlığı sebebiyle hukuki yollara başvurmak yerine onları ilahi taktire havale etmesidir. Oysa miras hakkı, salt maddi değil aynı zamanda vakti zamanında alınamayan manevi desteğin de tazminata dönüşmüş şeklidir. Yani miras hakkı, bazen kimsesizliğin bedelidir!

KİMLER MİRASÇI OLABİLİR?

Bir kimsenin mirasçı olabilmesi için öncelikle tam ve sağ doğması şarttır. Sağ doğmak şartıyla cenin de anne karnına düştüğü andan itibaren mirasçı sıfatını kazanır. Murisin zümre sistemine göre belirlenmiş kan hısımları, varsa evlatlığı ve sağ kalan eşi ile bazı özel hallerde Devlet, murisin yasal mirasçısı konumundadır. Muris, sağlığında yapacağı miras sözleşmesi veya vasiyetname ile de 3.kişiler lehine kazandırmalarda bulunabilir. Ancak böyle bir durumda, yasal mirasçıların saklı payları Kanun tarafından korunmuş olup yasal mirasçılar tenkis davası açabileceklerdir.

Günümüz Medeni Hukuk sistemimizde 3 mirasçı zümresi bulunmaktadır. Birinci zümre, miras bırakanın alt soyudur ve sınırsız ilerleyebilir. İkinci zümre, miras bırakanın ana babası ile onların alt soyudur. Yani miras bırakanın kardeşleri, yeğenleri ve bunların devam eden alt soyları, miras bırakanın ikinci zümre mirasçılarıdır.  Üçüncü zümre ise miras bırakanın büyük ana ve büyük baba ile bu kimselerin alt soylarıdır. Amca, hala, teyze, dayı murisin üçüncü zümreden mirasçılarıdır.

Soy bağına dayalı mirasçılık sıfatının kazanılabilmesi için yukarda belirttiğimiz zümreye dahil olunması gerekmektedir. Ancak, bir önceki zümrede -tek bir kişi dahi olsa-  mirasçı bulunması bir sonraki ve diğer zümrenin mirasçılığını engeller. Öncelikle murisin birinci zümre mirasçısı olup olmadığı araştırılmalı; Yoksa ikinci zümreye geçilmeli; İkinci zümreden de mirasçısı yoksa üçüncü zümre mirasçıları araştırılmalıdır. Zümre mirasçılığı bulunduktan sonra bu kez bu zümre içersindeki mirasçılık durumu araştırılmalıdır. Çünkü aynı zümre içersinde ön sırada mirasçı bulunması bir alt sıradaki mirasçıların mirasçılığını engeller. Zümre başları veya kök başları sağsa bunların alt soyları mirasçı olamaz. Örneğin hiç alt soyu olmayan bir mirasçının,  birinci zümreden mirasçısı bulunmadığı için ikinci zümreye başvurulur ve ikinci zümre başları olan ana ve baba her ikisi de sağ ise murisin kardeşleri, kök başları sağ olduğu için mirasçı sıfatını kazanamazlar.  

Murisin sağ kalan eşi ve varsa evlatlığı da yasal mirasçı konumunda olup eşin mirasçılık payı,  hangi zümreyle birlikte mirasçı olunduğuna göre değişmektedir. Evlatlık ve onun altsoyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Ayrıca, evlatlığın kendi öz ailesinden olan mirasçılığı da aynen devam eder. Evlatlık ilişkisinde yasal mirasçılık tek yönlü olup evlat edinen,  evlatlığın yasal mirasçısı değildir.

Mirasçılık sıfatının tespiti, özellikle karmaşık veya kalabalık soy bağı dizilişlerinde çok dikkatle yapılmalıdır. Nüfus kayıtları ve soy ağacı araştırmasından mutlaka yararlanılmalıdır.  Osmanlı nüfus kayıtları, mübadele defterleri gibi arşivlerden yararlanılması gereken dosyalarda ise uzman bilgisi daha da ön plana çıkmaktadır.

YASAL MİRAS PAYLARI NASIL BELİRLENİR?        

Murisin sağ kalan eşi ile birlikte mirasçı olan mirasçılar eşler arasındaki yasal mal rejiminin tasfiyesinden sonra kalan tereke malları üzerinde,  sağ kalan eşin miras payı dışında kalan kısma eşit olara mirasçı olurlar. Sağ kalan eşin yasal miras payı, miras bırakanın alt soyu yani birinci zümre ile mirasçı olursa  ¼; 2.zümre ile birlikte mirasçı olursa mirasın yarısı; 3. zümre ile mirasçı olursa ¾ ‘tür. Murisin 3. zümre mirasçısı da bulunmaz ise mirasın tamamı, sağ kalan eşin yasal miras payıdır. Murisin zümre mirasçılarından olan kök başlarının yasal miras payları kendi aralarında eşittir. Kök başının muristen önce ölmüş olması halinde halefiyet kuralı gereği bu kök başına düşen miras payı alt soyları arasında eşit olarak paylaştırılır. Muris ve mirasçı arasında,  kimin önce öldüğünün saptanamaması halinde TMK 29/2 uyarınca birlikte ölüm karinesi uygulanır ve her ikisinin de aynı anda öldüğü kabul edilir.

SAKLI PAY MİRAS NE DEMEKTİR?

Saklı pay,  murisin tasarruf yetkisinin sınırını belirleyen ve yasal mirasçıların belli oranda miras paylarını koruyan yasal bir düzenlemedir. Murisin, yasal mirasçıların saklı paylarına tecavüz eden tasarrufları Tenkis davası yolu ile korunması sağlanır. Tenkis davası, mirastan mal kaçırma gibi durumlara karşı kullanılan etkili bir dava yoludur.

Miras hukukumuzda saklı pay sahipleri sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar murisin alt soyu, ana-baba ve sağ kalan eştir. TMK 506 uyarınca saklı pay oranları:

1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,

2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,

4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçüdür.

 

 

 

MİRASIN KABULÜ VEYA REDDİ NASIL GERÇEKLEŞİR?

Miras, miras bırakanın ölümüyle açılır. Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, miras bırakanın aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar. Atanmış mirasçılar da mirası, miras bırakanın ölümü ile kazanırlar. Yani mirasçıların ayrıca bir kabul beyanında bulunmaları gerekmez.

Bununla birlikte, mirasçıların mirası reddetme hakları vardır. TMK 605 uyarınca: Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.

Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.

Ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.

Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sulh hâkimi, sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder. Süresi içinde yapılmış olan ret beyanı, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir. Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine mâleden mirasçı, mirası reddedemez.

MİRASÇILIK BELGESİ NASIL ALINIR?

Mirasçılık belgesi, murisin ölümünden sonra alınabilir. Öncesinde böyle bir belgenin talep edilmesi mümkün değildir. İlgililerin başvurusu üzerine,  yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir. Verilen bu belge, mirasçılık belgesi veya diğer adıyla veraset ilamıdır. Tereke üzerindeki hak sahipliğini gösteren veraset ilamı ile mirasçılar, terekeye ilişkin hukuki işlemleri gerçekleştirebilirler.

MİRASIN PAYLAŞILMASI ve MİRAS TAKSİM SÖZLEŞMESİ

Sosyal hayatta, miras hukukuna ilişkin en büyük sorun mirasın paylaşılamamasıdır. Buna bağlı olarak da mirasçıların tereke mallarından faydalanamadığı ve tereke mallarının çoğu zaman telef olduğu,  görülmektedir. Mirasçıların kendi aralarında anlaşamamaları durumunda dava yolu kaçınılmaz olmakla birlikte mirasçıların böyle bir davaya girmekte yeterli mali güce sahip olmamaları onları varlık içinde yokluğa sürüklemektedir.

Bu sebeple bu konuda öncelikle başvurulması gereken kurum, hukuki güvenlik içerisinde yapılacak olan miras taksim sözleşmesidir. Medeni Kanun’un 676. Maddesi uyarınca yapılacak olan paylaşma sözleşmesi,  mirasçıları bağlar. Tarafların uzlaşamadığı ve hatta bir araya bile gelemediği durumlarda,  aynı zamanda arabuluculuk bilgi ve becerisiyle de donatılmış bir avukat vasıtasıyla “Miras Taksim Sözleşmesi”nin Avukatlık Kanunu 35/A maddesi kapsamında yapılması hukuki güvenliği sağlama noktasında uygun bir çözüm seçeneğidir. Avukatlık Kanunu 35/A kapsamında düzenlenecek olan tutanak İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğinde yani mahkeme kararı niteliğinde olacağından, en kısa sürede ve en az maliyetle uyuşmazlığın çözümlenmesini sağlayacaktır. Tarafların talebi olması halinde böyle bir uyuşmazlığın ihtiyari arabuluculuk kapsamında da çözüme kavuşturulması mümkündür. Ayrıca mirasın dava yoluyla kısmi paylaşılması talep edilemezken “Miras Taksim Sözleşmesi” ile kısmi paylaşma yapmak mümkündür. Bu şekilde, en azından belli malların paylaşılması sağlanarak, mirasçıların hakları korunabilir.

TEREKENİN HESAPLANMASI NASIL YAPILIR?

Tereke değerinin belirlenmesinde murisin ölümü anındaki piyasa değeri dikkate alınır. Tereke mallarını hesap ederken;

  1. Miras Bırakanın Borçları
  2. Cenaze Giderleri
  3. Terekeyi Mühürleme ve Defter Tutma Masrafları
  4. Miras Bırakan ile Bir Arada Yaşayan Kişilerin Üç Aylık Geçim Giderleri,

 

terekenin pasif değeri olarak çıkartılacak değerler arasındadır. Sağ kalan eş,  mal rejiminin sona ermesinden kaynaklı katılma alacağının alacaklısı olup öncelikle bu alacağını alacaktır.

 

Terekeye eklenecek değerler ise Denkleştirmeye tabi kazandırmalar ve Tenkise tabi kazandırmalardır.

Mirasta denkleştirme: Miras bırakanın – sağlığındayken-  mirasçılarından bazılarına yaptığı karşılıksız kazandırmaların,  aynen veya maddi karşılığının terekeye geri dönmesini ifade eder. Böylece yasal mirasçılar arasında eşitlik sağlanması amaçlanır. Bu kurala göre yasal mirasçılar, miras bırakandan miras paylarına mahsuben elde ettikleri sağlar arası karşılıksız kazandırmaları, denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirlerine karşı yükümlüdürler. Miras bırakanın, olağan meblağın üstünde çeyiz veya kuruluş sermayesi vermek ya da bir malvarlığını devretmek veya borçtan kurtarmak ve benzerleri gibi karşılık almaksızın altsoyuna yapmış olduğu kazandırmalar, aksi miras bırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tâbidir. Geri vermekle yükümlü olan mirasçı, dilerse aldığını aynen geri verir; dilerse payından fazla olsa bile değerini miras payına mahsup ettirir. Yapılan kazandırma mirasçının miras payından fazla olduğu takdirde mirasçı, miras bırakanın bunu kendisine bırakmak istediğini ispat ederse, bu fazlalık denkleştirmeye tâbi olmaz. Ancak böyle bir durumda, saklı payları zedelenen diğer mirasçıların Tenkis davası açma hakları saklıdır.

 

Denkleştirme, kazandırmanın yapıldığı günkü değerine göre değil, denkleştirmenin yapıldığı andaki değerine göre yapılır. Çocukların eğitim ve öğrenimi için yapılan giderler sebebiyle geri verme yükümlülüğü, miras bırakanın aksini arzu ettiği ispat edilmedikçe, ancak alışılmış ölçüleri aşan kısım için mevcuttur. Eğitim ve öğrenimini tamamlamamış olan veya engelliliği bulunan çocuklara, paylaşmada hakkaniyete uygun bir ödeme yapılır. Öte taraftan, olağan hediyeler ile evlenme sırasında yapılan geleneğe uygun ve olağan yardımlar, denkleştirmeye tâbi değildir.

 

TENKİS DAVASI NEDİR?

Tenkis davası, miras bırakanın tasarruf oranını aşarak saklı pay sahibi mirasçıların saklı paylarına tecavüz eden kazandırmalarına karşı lehine tasarrufta bulunulan mirasçılara veya kazandırma miras bırakanın sağlığında yapılmış ise mirasçı olmayan 3.kişilere karşı ileri sürülen bir haktır. Tenkis davası, lehine kazandırmada bulunulan kişilere karşı ancak miras bırakan öldükten sonra açılabilir. Kanun koyucu, dava hakkının kullanılmasında hak düşürücü süre öngörmüş olup bu süre saklı paya tecavüz edildiğini öğrenme gününden itibaren bir yıl her halükarda mirasın açılmasından itibaren on yıldır. Ancak bir tasarrufun iptali diğerini canlandırıyorsa, süreler ancak bu iptal kararının kesinleştiği tarihte işlemeye başlayacaktır. Diğer taraftan tenkis iddiası def-i olarak her zaman ileri sürülebilir.

 

Tenkis talebi,  öncelikle ölüme bağlı kazandırmalara karşı ileri sürülebilir; Ölüme bağlı kazandırmalar saklı payı kurtaramıyorsa miras bırakanın sağlığında yaptığı kazandırmalar tenkisin konusunu oluşturur. Ölüme bağlı kazandırmalar da oran kuralı söz konusu iken sağlar arası kazandırmalarda tarih sırası gözetilir ve en son tarihliden başlayarak eskiye doğru sırayla tenkis edilirler.

TMK Madde 565 uyarınca Aşağıdaki karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tâbidir:

1. Miras bırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlar arası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,

2. Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar,

3. Miras bırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar,

4. Miras bırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.

SONUÇ: Örnekseme yoluyla ana hatlarını vermiş olduğumuz miras konusu çok teferruatlı, karmaşık ve özel çalışma gerektiren bir alandır. Miras davalarının uzun zaman alması, emek yoğun ve disiplinli bir çalışma istemesi ve ayrıca harç ve masraflarının yüksek olması, uzmanlık alanı içinde yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu davalar diğer bir özelliği de iyi bir ön etüt çalışması gerektirmesidir. Etüt çalışmasına göre stratejik yol belirlenmesi ve özellikle netice-i taleplerin doğru sıralanması ve oluşturulması sağlanmalıdır. Hatalı hazırlanan bir dava dilekçesi, miras davalarının çözülmez bir düğüme dönüşmesine ve davanın sırf bu sebeple kaybedilmesine sebep olabilir.

Miras hakkı, sadece mirasçının değil onun devam eden neslinin de yaşam güvencesidir.  

 

SON NOT.1: MAKALEDE BELİRTİLEN VE DİĞER HUKUKİ KONULU SORUNLARINIZDA BİLGİ EDİNEBİLMEK İÇİN SAYFAMIZDA YER ALAN "AVUKATA SOR" BÖLÜMÜNDEN SORULARINIZI SORABİLİRSİNİZ.

 

SON NOT.2: MAKALEMİZİN FAYDALI OLMASINI TEMENNİ EDERİZ. İŞ VE İŞLEMLERİNİZE ÖZEL DURUMLARIN OLABİLECEĞİNİ UNUTMAYINIZ. BU UĞURDA HAK VE ZAMAN KAYBINA UĞRAMAMANIZ İÇİN MUTLAKA AVUKATINIZA DANIŞMANIZI TAVSİYE EDERİZ.

Saygılarımızla,

GÜNEY HUKUK BÜROSU    

Av. Ebru ŞAHİN

 

© 2019, Tüm hakları saklıdır, Tasarım & Geliştiren: Fik-iHayal