COVİD-19 UN DÜĞÜN İŞLEMLERİ NEDENİYLE YAPILAN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ
COVİD-19’UN DÜĞÜN İŞLEMLERİ NEDENİYLE YAPILAN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ
Sözleşme hukuku çerçevesinde sözleşmede yer alan edimlerin karşılıklı olarak ifası gerekmektedir; bir diğer deyişle verilen sözlerde durulması sözleşmelerde esas kabul edilmektedir. Ancak Covid-19 salgını neticesinde korona virüsün yayılmasıyla birlikte sözleşme ilişkilerinin kurulmasından sonra alınan bazı önlemler tarafların karşılıklı edimlerinin ifasını güçleştirmiş bulunmaktadır. Edimlerin ifasının karşılıklı olarak yerine getirilmemesi veya güçleşmesi sonucunda vatandaşlar arasında hukuki problemler gündeme gelmiş olup bu problemlere çözüm getirmek adına görüşlerimizi bu yazı altında açıklamak gerektiği kanısındayız.
Virüsün yayılma hızını azaltmaya yönelik olarak tedbirler alınmış olsa da, bu durum ticari faaliyetlerde bulunan vatandaşların ekonomik sıkıntıya düşmelerine neden olmuştur. Kişiler her ne kadar ekonomik sıkıntıya düşmüş olsalar da sözleşmelerde yer alan edimlerin ifasının gerçekleştirilmesi gerektiği söz konusu olmaktadır. Edimlerin ifasını yerine getirmek adına taraflarca ısrarın söz konusu olması bazı durumlarda dürüstlük kuralına aykırılık oluşturabilmektedir. Bu yazı altında, TBK’de yer alan belirli maddeleri inceleyerek vatandaşların yaşadıkları uyuşmazlıklarda daha hakkaniyetli bir çözüme ulaştırmak amaçlanmaktadır.
AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ VE SÖZLEŞMELERİN UYARLANMASI
TBK “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 138. Maddesinde aşağıdaki düzenlemeyi içermektedir:
“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”
Sözleşme hukukunun temel ilkelerinden olan sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesi ve bununla birlikte sözleşme serbestisi Türk Hukuku açısından önem arz etmektedir. Sözleşme serbestisi ilkesi gereğince taraflar sözleşme şartlarını serbestçe kararlaştırabilir ancak sözleşmeye bağlılık ilkesi gereğince taraflar sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşme yapılmasından sonra mevcut durumda bazen değişiklikler meydana gelebilmekte ve bu meydana gelen değişiklikler, borçluya aşırı bir külfet yükleyip borçlunun sözleşme ile üstlendiği edimin ifasını kendisinden beklenemez hale getirebilmektedir. Sözleşmede yer alan edimlerin yerine getirilmesinde karşılıklı edimler arasında var olan denge sonradan şartların öngörülemez ve olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. Bu bozulma hali sonucunda “aşırı ifa güçlüğü” söz konusu olmaktadır.
Sözleşme kurulduktan sonra değişen şartların yarattığı adaletsiz durumun sözleşme taraflarından biri için ifayı ondan beklenemez hale sokması halinde dürüst kuralı temeliyle sözleşmenin değişen şartlara uygun hale getirilmesi gerekmekte bu sebeple sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması sonucuna ulaşılmaktadır. Burada, sözleşmenin uyarlanması “sözleşmeye bağlılık” (ahde vefa) ilkesinin bir istisnası olarak gündeme gelir. Dikkat edilmelidir ki, “işlem temelinin çökmesine” ilişkin bir durumun varlığının bulunması ve borçludan borcun aynen ifasını beklemenin dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edecek olması koşulları bulunmalıdır. Covid-19 kapsamında meydana gelecek durumların da bu koşulları sağlayıp sağlamadığı somut olay nezdinde incelenmelidir.
“Aşırı İfa Güçlüğü” nden bahsederken bunun “İfa İmkansızlığı” ile karıştırmamak gerekmektedir. Aşırı ifa güçlüğü ve ifa imkansızlığının farkılarından bahsetmek gerekirse;
İfa imkansızlığı durumunda tarafın yerine getirme borcu olan edimi ifa edebilmesi imkansız hale gelmektedir. Örneğin, Covid-19 kapsamında devletlerin sokağa çıkma yasağı getirmiş olduğu bir günde taraflarca kararlaştırılan düğün etkinliğinin yapılmasının mümkün olmaması durumu “İfa İmkansızlığı”na örnek verilebilir. Ancak sokağa çıkma yasağı olmayan ve ticari işletmelerin (Cafe, alışveriş merkezi vb. ) faaliyete devam ettiği bir ülkede insanların salgın korkusu ve kalabalıkta sosyal mesafeyi uygulama kuralları sebebiyle ticari işletmelerdeki hizmeti kullanmayı tercih etmemesi sebebiyle ekonomik anlamda zorlanan bir kişinin iş yeri kirasını ödemekte zorlanması veya geciktirmesi “Aşırı İfa Güçlüğü”ne örnek verilebilir.
Aşırı ifa güçlüğünün gündeme gelmesiyle beraber Türk hukuk sistemi gereğince öncelikle sözleşmenin ayakta tutulmasına dair belirli koşulların varlığının bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir. Eğer ki sözleşme uyarlama yapılmak suretiyle ayakta tutulabiliyorsa ve tarafların buna dair bir iradesi mevcutsa mahkemeye başvurulmak suretiyle aşırı ifa güçlüğü mevcut olan sözleşmenin uyarlanabilmesi mümkündür. Ancak bunun mahkemeye başvurulmak suretiyle yapılması ve hakimden talep edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
“Aşırı ifa Güçlüğü”nün doğduğu durumlarda “Sözleşmenin Uyarlanması” yoluna başvurulabilmesi veya dönme hakkının kullanılabilmesi için;
- Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
- Olağanüstü durum, edimi yerine getirmekte borçlu olan tarafın kendisinden kaynaklanmamış olmalıdır.
- Olağanüstü durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olan edimlerin, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede edimi yerine getirmekte borçlu olan taraf aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
- Edimi yerine getirmekte borçlu olan taraf, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
koşulları sağlanmış olmalıdır.
Ancak Yargıtay, TBK’nın 138.maddesinin yaygın şekilde uygulanmasını olanaklı bulmadığını içtihatlar suretiyle ortaya koymuşsa da Covid-19 salgını kapsamında oluşacak olan yeni içtihatların henüz netlik kazanmadığı belirtilmelidir.
MÜCBİR SEBEP NEDİR? COVİD-19 SALGININI MÜCBİR SEBEP SAYABİLMEK MÜMKÜN MÜDÜR?
TBK md. 136’ya göre:
“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.
Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” denilmektedir.
Mücbir sebep, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan, borçlunun kusuru olmaksızın, hakimiyet sahası dışında gerçekleşerek borcun ifasının ihlaline neden olan olağanüstü olaylardır. Mücbir sebep olarak nitelendirilen hallerin neler olduğu kesin ve açık değildir ancak doktrin ve Yargıtay içtihatları nezdinde bir açıklama yapabilmek mümkündür. Yargıtay içtihatları nezdinde değerlendirildiğinde mücbir sebep nitelendirilen hallere özellikle doğal afetler (deprem, sel, salgın hastalık vs. ) örnek verilebilmektedir. Ancak mücbir sebep olarak belirlenecek hallerin her somut olaya göre değişebileceğini söylemek mümkündür. Doktrin ve Yargıtay İçtihatlarını birlikte değerlendirdiğimizde; tarafların iradeleri dışında gerçekleşmiş/meydana gelmiş bir olay olması, tüm önlemler alınsa dahi mücbir sebep teşkil eden olayın sözleşmede borçlanılan edimi yerine getirmeyi imkânsız hale getirmesi, mücbir sebep nedeniyle meydana gelen bu imkansızlığın hiçbir şekilde önlenememesi, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte mücbir sebep teşkil edecek olayın öngörülemeyecek nitelikte olması ve bahse konu olayın sözleşmede mücbir sebep kapsamında düzenlenmiş olması gibi hallerin mücbir sebebi belirlemede yardımcı olacağını söylemek mümkündür.
Belirtilen bu koşulları sağlaması ve Yargıtay içtihatlarında “salgın hastalık” kavramının mücbir sebep sayılabileceği görüşü nedeniyle Covid-19 Salgını kapsamında meydana gelen durumların mücbir sebep olarak sayılabileceği kanısındayız. Ancak mücbir sebep iddiasının varlığı halinde uyuşmazlıkta mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı olduğunu iddia eden taraf bunu ispatla yükümlüdür.
Hatırlatılmalıdır ki, Covid-19 salgını kapsamında yaşanılan uyuşmazlıklara veya hukuki sorunlara ilişkin doktrinsel görüşler ve Yargıtay içtihatları henüz oluşmadığı için kesin bir yorum yapmak veya öngörüde bulunmak mümkün değildir.
BORCUN İFASININ İMKANSIZLAŞMASI
Yine Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesi uyarınca,
“Edimin yerine getirilmesi borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkansız hale gelmiş ise borç sona erer.” düzenlemesi getirilmektedir.
Madde metniyle, “borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkansızlık” durumunda mücbir sebeple meydana gelmiş bir durum sonucunda edimin ifasının imkansızlığı durumu anlatılmaktadır. Sözleşmenin kurulması öncesinde mevcut bir mücbir sebebin varlığı noktasında kurulan sözleşme geçersiz olmaktadır. Ancak sözleşmenin kurulmasından sonra edimi yerine getirmekte borçlu olan tarafın öngöremeyeceği veya beklemeyeceği bir olayın meydana gelmesi sonucunda edimin ifası güçleşirse bu durumda mücbir sebebin varlığı nedeniyle ifa imkansızlığından bahsedebilmek mümkündür. Burada dikkat edilmesi gereken durum, ifa önündeki engel devamlı nitelikteyse sürekli ifa imkansızlığı; ifa önündeki engel geçici nitelikteyse geçici ifa imkansızlığının söz konusu olacağıdır.
Örneğin, COVİD-19 salgını sebebiyle getirilen seyahat ve sokağa çıkma yasağı gibi önlemlerin geçici nitelikte olduğu söylenebilir. Salgın sebebiyle ifanın belirlenen sürede yapılmamış olması, yerine getirilmesinde borçlu olan edimi ortadan kaldırmamaktadır. Covid-19 salgını sürecindeki sokağa çıkma yasakları ve ticari işletmelerin kapalı kalması önlemlerinin kaldırıldığı noktada yerine getirilmesi gereken edimin ifa borcu hala devam etmektedir. Yukarıda da bahsedildiği üzere bu konuda da yaşanılan uyuşmazlıkların hukuki çözümünde somut olayın özelliklerine göre bir ayrım ve değerlendirme yapılmalıdır. Somut olayın özelliklerine göre geçici ifa imkansızlığının ya da sürekli ifa imkansızlığının mı olduğu belirlenmeli daha sonrasında sözleşme dolayısıyla edimin ifasını borçlanan tarafın bu değerlendirilme sonucunda temerrüde düşüp düşmediği belirlenmelidir. Bu konuda uyuşmazlık yaşayan kişilerin yaşadığı olaylar nezdinde hukuki destek alarak en sağlıklı ve hakkaniyetli çözüm yolunu bulacağı kanısındayız.
İfa imkansızlığı halinde değinilmesi gereken diğer noktalar da TBK m. 131’de ve TBK m. 182/II’de düzenlenmiştir.
TBK Md. 131 hükmüne göre;
“Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.”
TBK md. 182/II hükmüne göre;
“Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez.”
şeklinde düzenleme yapılması sebebiyle eğer ki somut olay nezdinde ifa imkansızlığı mevcut ise alacaklı tarafın yan haklarınında da sona ereceği görüşündeyiz.
COVİD-19’UN DÜĞÜN SEBEBİYLE OLUŞAN/OLUŞACAK UYUŞMAZLIKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ;
Özellikle yaz mevsiminde artış gösteren düğünlere etki eden Covid-19 salgını bu konuda bazı uyuşmazlıklara sebep olmuştur. Bununla birlikte 16.03.2020 tarihinde İç İşleri Bakanlığınca yayınlanan genelge uyarınca; “81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine bugün saat 24:00 itibariyle durdurulacak.” Denilmek suretiyle birçok etkinlik ve plan iptal edilmek zorunda kalmıştır. Bunun sonucunda iptal edilen düğünlerde tarafların karşılıklı olarak edimlerini yerine getirmesi imkansız hale gelmiş veyahut güçleşmiştir.
İptal Edilen Düğünlerin Ön Ödemenin/Ücretinin Geri Alınabilmesi Mümkün Müdür?
Korona salgınının dünya çapında büyük tehlikeler doğurması ve sıkı tedbirler almayı gerektirmesi sebebiyle ülkemizde de vatandaşların düğün, nişan ve sair etkinliklerini ertelemesi veyahut iptal etmesi söz konusu olmuştur. Vatandaşlar bu durumda ellerinde olmayan sebeplerle düğünleri ve nişanları iptal etmek istemişlerdir.
Covid-19 salgınının tarafların kontrol alanı dışında gerçekleştiği, hukuki ilişkinin kurulduğu tarihte de olayın gerçekleşmesinin öngörülemeyeceği düşünülerek salgının mücbir sebep sayılması gerekeceği söylenebilmektedir. Bu sebeple mücbir sebep olayın ifasını imkansız hale getireceğinden burada TBK md. 136 hükmü kapsamında “İfa İmkansızlığı” başlıklı maddenin uygulama alanı bulması gerektiği görüşündeyiz.
TBK md. 136’ya göre ifası imkansızlaşan bir edim varsa borç sona erecektir. Bu sebeple düğün sahipleri tarafından tarihi belirlenmiş ancak ödemesi gerçekleştirilmeyen durumda artık düğün sahipleri borcundan kurtulacaktır. Düğün sahipleri tarafından ön ödeme yapıldığı durumlarda ise kalan ödeme miktarı üzerinden borç sona erecektir. Düğün salonu işletmecilerinin ‘etkinliğin ileri bir tarihe ertelenmesi’ veya ‘yapılan ödemeden kesinti yapılması’ taleplerinin bu hüküm sebebiyle hukuka uygun olmadığı görüşündeyiz. Çünkü korona salgını sebebiyle iptal edilen düğünlerin ifası artık imkansız gelmiştir.
TBK md. 136/2 hükmüne göre ise, önceden alınmış ister tam ücret ister ön ödeme söz konusu olduğu takdirde ücreti alan düğün salonu işletmecileri karşı tarafa bu ücreti iade etmek zorundadır; aksi halde bu durum sebepsiz zenginleşme sayılabilecektir. Bu nedenle düğün sahiplerinin karşı tarafa karşı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvurmasının kendilerini daha hakkaniyetli bir çözüme ulaştıracağı kanısındayız.
Taraflar Arasında Yapılan Sözleşmede Kesinti Yapılacağı Düzenlenmiş İse Ne Yapılmalıdır?
Düğün salonları tarafından uygulamada “Ziyafet Sözleşmesi, düğün salonu paket sözleşmesi vb.” isimli sözleşmeler imzalatılmaktadır. Bu sözleşmelerde genellikle yer alan hükümlerde taraflardan erteleme veya iptal durumları söz konusu olduğunda kesinti yapılacağı yer alabilmektedir. Vatandaşlar sözleşmede yer alan düzenlemeler sebebiyle ödenilen ücretlerin iade alınıp alınmayacağı konusunda şüpheye düşmektedir. Ancak ifa imkansızlığı veya mücbir sebebin varlığı halinde dahi sözleşmede kesinti yapılacağına dair düzenlemenin “haksız şart” sayılabileceği kanısındayız. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 5.maddesine göre;
(1) Haksız şart; tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dâhil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme şartlarıdır.
(2) Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda sözleşmeyi düzenleyen, kesin olarak hükümsüz sayılan şartlar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.
(3) Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.
(4) Sözleşme şartlarının yazılı olması hâlinde, tüketicinin anlayabileceği açık ve anlaşılır bir dilin kullanılmış olması gerekir. Sözleşmede yer alan bir hükmün açık ve anlaşılır olmaması veya birden çok anlama gelmesi hâlinde; bu hüküm, tüketicinin lehine yorumlanır.
(5) Faaliyetlerini, kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi veya kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de niteliklerine bakılmaksızın bu madde hükümleri uygulanır.
(6) Bir sözleşme şartının haksızlığı; sözleşme konusu olan mal veya hizmetin niteliği, sözleşmenin kuruluşunda var olan şartlar ve sözleşmenin diğer hükümleri veya haksız şartın ilgili olduğu diğer bir sözleşmenin hükümleri dikkate alınmak suretiyle sözleşmenin kuruluş anına göre belirlenir.
(7) Sözleşme şartlarının haksızlığının takdirinde, bu şartlar açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olmak koşuluyla, hem sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki hem de mal veya hizmetin piyasa değeri ile sözleşmede belirlenen fiyat arasındaki dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz.
(8) Bakanlık, genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşmelerde yer alan haksız şartların, sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alır.
(9) Haksız şartların tespit edilmesi ve denetlenmesine ilişkin usul ve esaslar ile sınırlayıcı olmamak üzere haksız şart olduğu kabul edilen sözleşme şartları yönetmelikle belirlenir. “ haksız şart nitelikleri düzenlenmiştir.
Unutulmamalıdır ki, haksız şart niteliklerini belirlemek için her somut olaya göre ayrı hareket etmek gerekecektir. Ancak bu madde kapsamına giren ve koşulları sağlayan durumlarda vatandaşlarımızın Tüketici Hakem Heyeti ya da Tüketici Mahkemesi’ne başvuruda bulunabilmeleri mümkündür. Her somut olaya göre ifa imkansızlığı ya da mücbir sebebin mevcudiyetinin tespiti ve Tüketici Hakem Heyeti veya Tüketici Mahkemesi’ne yapılacak başvurularda hukuki destek alınmasının daha sağlıklı olacağı görüşündeyiz.
COVİD-19’UN GECİKTİRİCİ ŞARTA DAYALI SÖZLEŞMELER SEBEBİYLE OLUŞAN/OLUŞACAK UYUŞMAZLIKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ;
Sözleşmelerde sözleşme serbesti ilkesi gereğince taraflar edimlerini sözleşme kurulduğu anda yerine getirebileceği gibi sözleşme kurulmasına rağmen belirlenen edimlerin ifasını geciktirici şarta bağlayabilirler. Örneğin, evlenecek bir çiftin yeni evlerine almak istedikleri beyaz eşya ya da mobilyalar için ticari işletmeciyle “düğünden sonra mal teslimi” yapılması şartına bağlanmış bir sözleşme yapılabilir. Ancak belirlenen düğün tarihinde devlet tarafından sokağa çıkma yasağının gündeme getirilmesi sebebiyle veya 16.03.2020 tarihinde İç İşleri Bakanlığınca yayınlanan genelge uyarınca eğlence mekanlarının bir süreliğine kapatılması sebebiyle düğünün yapılamamış olduğu ve teslim borcunun ya da teslimden sonraki para borcunun ifa edilememiş olduğu durumlar gündeme gelebilir. Bu durumda, tarafların sözleşmeyi ayakta tutma iradeleri ve mevcut durum şartları incelenmelidir. Burada düğünün yapılmaması sebebiyle mal teslimi yapılması şartı yerine getirilmemektedir ancak hem mal teslimi karşı tarafa yapılmamış hem de bekleyen mal sebebiyle işletmeci deposunu boşaltamayıp yeni mal temin edememesi söz konusu olmaktadır. Düğünün gerçekleşmesi şartı mücbir bir sebeple (salgın hastalık) yerine getirilemediği için tarafların ileriki zamanlar için sözleşmeyi ayakta tutma iradelerine bakılmalıdır. Eğer ki mevcut durumda yalnızca aşırı ifa güçlüğünün doğduğu kabul edilirse sözleşmenin ayakta tutulması adına öncelikle sözleşmenin uyarlanması yolunu tercih etmenin; ancak hem mal teslimi borcunun hem de para borcunun ifasının imkansızlaştığı durumda Covid-19 salgının mücbir sebep sayılarak ifa imkansızlığı nedeniyle tarafların karşılıklı borçlarının sona ereceğini kabul etmenin daha doğru olacağı görüşündeyiz. Geciktirici şarta bağlı bu sözleşmeler de taraflarca her vatandaşın yaşadığı somut olay çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak uzman kişilerden hukuki görüş almak daha sağlıklı olacaktır.
SONUÇ OLARAK:
Covid-19 Salgını sebebiyle vatandaşların yaptıkları sözleşmelerde hukuki uyuşmazlıklar gündeme gelebilmektedir. Her ne kadar Türk Hukuk sisteminde sözleşmeye bağlılık ve sözleşme serbestisi ilkesi belirlenmiş olsa da belirli durumlarda bu ilkelerin istisnalarının uygulanabilmesi mümkündür. İlk olarak “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı TBK md. 138 çerçevesinde sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnasını görmekteyiz. Özellikle sözleşme kurulduktan sonra değişen şartların yarattığı adaletsiz durumun sözleşme taraflarından biri için ifayı ondan beklenemez hale sokması halinde aşırı ifa güçlüğünden bahsedilmek mümkündür. Somut olayın özelliğine göre aşırı ifa güçlüğünün yukarıda belirtilen koşullarının varlığı halinde taraflar mahkemeye başvurarak hakimden sözleşmenin uyarlamasını talep edebilmektedirler.
Ayrıca mücbir sebebin varlığıyla birlikte sözleşme kurulduktan sonra ifanın imkansızlaşması sonucu doğuyor ise “İfanın İmkansızlaşması” başlıklı TBK md. 136’nın uygulama alanı bulacağını söylemek mümkündür. Bu madde kapsamında mücbir sebebin varlığı değerlendirilmeli ve buna göre somut olaydaki değişen şartların geçici ifa imkansızlığına mı yoksa sürekli ifa imkansızlığına mı sebep olduğu tespit edilmelidir.
Özellikle yaz mevsimine denk gelen Covid-19 salgınının dünya çapında büyük tehlikeler doğurması ve sıkı tedbirler almayı gerektirmesi nedeniyle ülkemizdeki vatandaşların düğün, nişan ve sair etkinliklerini ertelemesi veyahut iptal etmesi söz konusu olmuştur. Düğün yapmak isteyen vatandaşların, hukuki uyuşmazlıklara sebep olan korona salgını nedeniyle yukarıda belirtilen hukuki çözüm yollarına başvurup vuramayacağı somut olaya göre değerlendirilmelidir. Bu noktada özellikle düğün salonları adına belirtilen Türk Borçlar Kanunu kapsamındaki hukuki çözümlerin dışında Tüketici Hukukunda yer alan kanun maddelerine başvurularak da olayların çözüme ulaştırılabilmesi mümkün olacaktır.
Geciktirici şarta bağlı sözleşmelerde ise tarafların sözleşmeyi ayakta tutma iradelerine bakılarak aşırı ifa güçlüğü hükmünden yararlanarak sözleşmelerin uyarlanması sağlanabileceği gibi mücbir sebep dolayısıyla oluşacak ifa imkansızlığı hükmünün uygulanması da gündeme gelebilmektedir.
SON NOT.1: MAKALEDE BELİRTİLEN VE DİĞER HUKUKİ KONULU SORUNLARINIZDA BİLGİ EDİNEBİLMEK İÇİN SAYFAMIZDA YER ALAN "AVUKATA SOR" BÖLÜMÜNDEN SORULARINIZI SORABİLİRSİNİZ.
SON NOT.2: MAKALEMİZİN FAYDALI OLMASINI TEMENNİ EDERİZ. İŞ VE İŞLEMLERİNİZE ÖZEL DURUMLARIN OLABİLECEĞİNİ UNUTMAYINIZ. BU UĞURDA HAK VE ZAMAN KAYBINA UĞRAMAMANIZ İÇİN MUTLAKA AVUKATINIZA DANIŞMANIZI TAVSİYE EDERİZ.
Saygılarımızla,
GÜNEY HUKUK BÜROSU